DEVAM: 12- İMAN
ŞU'BELERİNİN SAYISINI, BUNLARIN EN ÜSTÜN VE EN AŞAĞI OLANINI, HAYA'NIN
FAZİLETİNİ VE ONUN İMANDAN OLDUĞUNU BEYAN BABI
60 - (37) حدثنا
محمد بن
المثنى،
ومحمد بن
بشار(واللفظ لابن
المثنى) قالا:
حدثنا محمد بن
جعفر. حدثنا
شعبة، عن قتادة؛
قال سمعت أبا
السوار يحدث؛
أنه سمع عمران
بن حصين يحدث
عن النبي صلى
الله عليه
وسلم أنه قال:
"الحياء لا
يأتي إلا
بخير" فقال
بشير بن كعب:
إنه مكتوب في
الحكمة: أن
منه وقار ومنه
سكينة. فقال
عمران: أحدثك
عن رسول الله
صلى الله عليه
وسلم وتحدثني
عن صحفك.
[:-155-:] Bize Muhammed b. el-Müsenna ve -Iafız İbnu'l-Müsenna'ya
ait olmak üzere- Muhammed b. Beşşar tahdis edip dediler ki. Bize Muhammed b.
Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be, Katade'den naklen rivayet etti.
Katade dedi ki: Ebu's-Sewar'ı şunu tahdis ederken dinledim: O İmran b. Husayn'ı, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den
tahdis ederken dinlediğine göre
Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem): "Haya, hayırdan başka bir şey getirmez" buyurdu.
Bunun üzerine Buşeyr b.
Ka'b: Hikmette: Onun bir kısmı vakardır, bir türü sekinettir diye yazılıdır
dedi. Bu sefer İmran: Ben sana Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den
hadis rivayet ediyorum, sen bana yanımda bulunan sahifelerden naklediyorsun,
dedi.
Diğer tahric: Buhari,
5766; Tuhfetu'I-Eşraf, 10877
NEVEVİ ŞERHİ: Müslim (rahimehullah)'ın: "Bize Muhammed b. el-Müsenna
ve Muhammed b. Beşşar tahdis etti ... İmran b. el-Husayn'ı tahdis ederken
dinledi." Müslim ikinci rivayet yolunda (156) ise bize Yahya b. Habib
el-Harisı tahdis etti ... Birkaç kişi ile birlikte İmran b. el-Husayn'ın
yanında idik. .. " demektedir. Bu iki senetteki ravilerin tamamı
Basralı'dır. Bir kitapta (bölümre) arka arkaya gelen iki isnattaki bütün
ravilerin Basralı olması gerçekten nefis bir şekildir. Şube (2/6) her ne kadar
Vasıtlı ise de o da aynı zamanda Basralıdır çünkü Şube hem Vasııı, hem Basri
nispetlidir. O Vasıt' tan Basra'ya geçmiş ve Basra' yı yurt edinmiştir.
Ebu's-Sewar'ın
adı Hassan b. Hureys el-Adevl'dir. Burada geçen Ebu Katade'nin adı ise Temim b.
Nuzeyr el-Adevl'dir. Temim b. ez-Zubeyr de söylenir, İbn Yezid de denir. Bunu
Hakim Ebu Ahmed zikretmiştir.
Raht
(birkaç kişi) ise özelolarak aralarında kadın bulunmayan ve ondan daha aşağı
sayıdaki erkekler için kullanılır. Kendi lafzından tekili yoktur, çoğulu:
erhut, erhat, erahit ve erahıt olarak gelir.
A.DAVUDOĞLU
AÇIKLAMA: İbni Salah Mezkur hayanın hakikatte haya değil aciz ve
gevşeklik olduğunu beyan etmişse de Müslim şarihlerinden Ebu Abdillah Muhammed
el-Übbî, gerek İbni Salah'in gerekse hükemanın hayayı tefsirlerinden
buradakinin hakikaten haya olduğunu anlayarak işkale şöyle cevap veriyor:
«Eğer
haya kelimesinin başındaki edat (lami ta'rif) umum edatı olarak kabul edilirse
bu hadîs amm-ı mahsustur. Edatın umum için geldiği kabul edilmezse, hadîs bir
kazıyye-i mühmeledir. Kazıyye-i mühmele, cüz'iyye kuvvetindedir. îki kazıyye-i
cüz'İyye arasında ise tenakuz yoktur. Çünkü ma'naları şöyle olur: Bazı haya
hayırdan başka bir şey getirmez; bazı hayada hayır yoktur.
Bu
meselenin izahının devamı 2.rivayet'in ardından zikrediliyor.
.61 - (37)
حدثنا يحيى بن
حبيب الحارثي
حدثنا حماد بن
زيد، عن
إسحاق؛ (وهو
ابن سويد) أن
أبا قتادة حدث؛
قال: كنا عند
عمران بن حصين
في رهط منا.
وفينا بشير بن
كعب. فحدثنا
عمران يومئذ
قال:
قال
رسول الله
عليه وسلم:
"الحياء خير
كله" قال أنه
قال: "الحياء
كله خير" فقال
بشير بن كعب: إنا
لنجد في بعض
الكتب أو
الخدمة أن منه
سكينة ووقارا
للهز ومنه
ضعف. قال فغضب
عمران حتى احمرتا
عيناه. وقال
ألا أراني
أحدثك عن رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
وتعارض فيه؟
قال
فأعاد عمران
الحديث. قال
فأعاد بشير.
فغضب عمران.
قال، فمازلنا
نقول فيه: إنه
منا يا أبا نجيد!
إنه لا بأس به.
[:-156-:] Bize Yahya b. Habib el-Harisi tahdis etti. Bize Hammad b.
Zeyd, İshak'tan ~ki İbni Süveyd'dir— naklen Ebu Katade'nin (şunu) tahdis
ettiğini anlattı. Ebu Katade tahdis edip
dedi ki: Biz birkaç kişi ile birlikte İmran b. Husayn'ın yanında idık. Aramızda
Buşeyr b. Ka'b da vardı. O gün İmran bize tahdis edip dedi ki:
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Haya, tamamıyla hayırdır" buyurdu. Yahut Allah
Resulü: "Haya'nın tümü hayırdır" buyurdu.
Bunun üzerine Buşeyr b.
Ka'b şöyle dedi: Biz de kitaplardan birisinde yahut hikmette: Gerçekten onun
bir bölümü sekinettir, Allah için bir tazimdir, bir bölümü de zayıflıklır
yazdığını görüyoruz.
(Ebu Katade) dedi ki:
Bunun üzerine İmran öyle bir kızdı ki gözleri kızardı ve şunları söyledi: Bu ne
demek oluyor? Ben sana Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den hadis
naklediyorum, sen ise ona karşı çıkıyorsun.
(Ebu Katade) dedi ki:
İmran hadisi bir daha tekrar etti, Buşeyr de aynı sözleri tekrar edince İmran
yine kızdı. (Ebu Katade) dedi ki: Bizler de ey Ebu Nuceyd o bizdendir, ondan
bir zarar gelmez, deyip durduk.
Diğer tahric: Ebu
Davud, 4796; Tuhfetu'l-Eşraf, 10878
A.DAVUDOĞLU
AÇIKLAMA: îmran (Radiyallahu anh)'ın Hz. Büşeyr'e kızarak inkarda
bulunması : Nebi (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)'in : «Hayanın hepsi hayırdır.» buyurmuş olduğunu işittiği halde yine:
«Hayanın bazısı zaiftir.» iddiasında bulunduğundandır. Sünnetin karşısında
başka bir söze tahammül edememesi yahud kalbinde şüphesi olanlar böyle felsefi
yollara saparlar korkusu ile inkar etmiş olması da ihtimal dahilindedir.
Übbi'ye
göre hadîsle hükemanın sözü arasında muaraza ancak Haya kelimesinin başındaki
harf-ı ta'rif umum edatı olarak kabul edildiği zaman tahakkuk eder. Zira bu
takdirde hadîs: «Her utanmada hayır vardır.» ma'nasına gelir. Hükemanın sözü
ise : «Bazı utanmada hayır yoktur.» kuvvetindedir. Salibe-i cüziyye, mucibe-i
kulliyyeyi nakzeder. Az yukarıda bu babta muhtelif sözler söylendiğin hatta
hadîsin bir kaziyye-i mühmele olması ihtimali üzerinde durulduğunu görmüştük.
Binaenaleyh Hz. İmran'm inkarına sebeb olarak söylenecek en doğru söz Übbi'ye
göre dahi Nebi (Saîlaîlahü Aleyhi ve SellemYm hadîsine karşı hükemanm sözünün
zikredilmesidir. Nitekim Hz. İmran'in: «Ben sana Resulullah (Saîlaîlahü Aleyhi
ve SeUeın)'aen hadîs rivayet ediyorum; sen bana kendi sahifelerinden
bahsediyorsun.» sözü de buna delildir.
Hz.
Büşeyr'in işaret ettiği hükema kavline gelince: Hükemaya göre her fazilet
mutlaka mezmum iki tarafın yani ifratla tefritin ortasıdır. Nitekim Nebi
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de: «Umurun en hayırlıları ortalarıdır.»
buyurmuşlardır. Mesela: İlim bir fazilettir. Bu fazilet ifratla tefritin
ortasmdadır. Onun ifrat tarafı deha, tefrit tarafı da beladet yani
akılsızlıktır. Deha mezmumdur. Çünkü hileye götürür. Akılsızlığın kötü bir şey
olduğu ise beyandan müstağni dir. Şecaat da bir fazilettir. Bu faziletin ifrat
tarafı, tehevvür; tefrit tarafı da korkaklıktır. Tehevvür çirkindir. Çünkü
tehevvür bir işin sonunu düşünmeden hareket etmektir, ki zulme ve nefsi
tehlikeye götürür. Korkaklık da çirkindir. Zira malı ve canı korumaktan
meneder. Tam yerinde ölmekten mesela harpde şehid olmaktan kaçmayı emreder.
Hasılı
hükema bütün faziletleri böyle ifratla tefrit arasıdır diye takrir ederler.
Haya denilen utanma'da bir fazilet olduğuna göre onun da ifrat ve tefrit
tarafları vardır. Hayanın ifrat tarafı haver yani gevşekliktir. Tefrit tarafı
ise halaat yani başına buyrukluktur. Gevşeklik çirkindir. Çünkü vazifeyi
terketmeye ve bir çok hayırlı işleri yapmamaya sebeb oîur. Başına buyrukluğun
çirkinliği ise meydandadır.
حدثنا
إسحاق بن
إبراهيم.
أخبرنا النضر.
حدثنا أبو
نعامة العدوى.
قال: سمعت
حجير بن
الربيع
العدوى يقول،
عن عمران ابن
حصين، عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم. نحو
حديث حماد بن
زيد.
[:-157-:] Bize İshak b. İbrahim bildirdi. Bize en-Nadr haber verdi.
(Dedi ki): Bize Ebu Neamete'l-Adevi rivayet etti. Dediki: Huceyr b. er-Rabi' el-Adevi
diyor ki: İmran b. Huseyn'den, o
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den diyerek, Hammad b. Zeyd'in rivayet
ettiği (bir önceki) hadise yakın olarak hadisi rivayet etti.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 10762
NEVEVİ ŞERHİ: "Buşeyr b. Ka'b dedi ki: ... Onda bir sakınca yoktur.
.. deyip durduk."
Buşeyr
ve benzeri isimlerin nasıl okunacaklarına dair açıklamalar yazdığımız
fasılların sonlarında geçtiği gibi, mukaddimenin baş taraflarında da geçti.
"Ebu Nuceyd" İmran b. Husayn'ın kendisidir. Oğlu Nuceyd adı ile
künyelenmiştir.-
"(...):
Zayıflık" kelimesi dat harfi fethalı da, ötreli de okunabilir. İkisi de
meşhur söyleyiştir. (2/7)
"(...):
Öyle ki gözleri kızardı." Asıl yazmalarda bu şekildedir ve sahihtir.502
-Benzerleri de çoktur ve bilinmektedir. Biz bu hadisi Ebu Davud'un Süneninde
ise tesniye elifi olmaksızın "(.....): Gözleri kızardı" diye rivayet
etmiş bulunmaktayız ki bu da açıktır.
İmran
(r.a.)'ın tepki göstermesine gelince, onun Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in O tamamıyla hayırdır buyruğunu işittikten sonra "bir kısmı da
zayıflıktır" demiş olmasından dolayıdır. "Karşı çıkıyorsun"
ifadesi ise sen ona karşı başka bir söz söylüyor ve ona muhalif olan bir sözle
ona itiraz ediyorsun, demektir.
Orada
bulunanların: "O bizdendir, onda bir sakınca yoktur" demelerine
gelince: Bu kişi münafık, zındık, bid'atçilik ya da buna benzer istikamet ehli
kimselerin hallerine muhalif bir şekilde itham edileceklerden değildir, an
lamındadır. Allah en iyi bilendir.
Müslim
(rahimehullah)'ın: "Bize İshak bildirdi ... İmran b. el-Husayn'den"
Bu senet de İshak dışında hepsi Basralı olan ravilerin bulunduğu bir senetlir.
Yalnız İshak Basralı değil, Mervezi' dir.
Sözü
geçen en-Nadr büyük imam en-Nadr b. Şumeyl' dir. Ebu Neame'nin adı Amr b. İsa
b. Suveyd olup, vefatından önce hafızası karışmış sika ravilerden birisidir.
Daha önceki fasıllarda ve onlardan sonra da Buhari ve Müslim'in Sahihlerinde
hafızası karışmış kimselerden gelmiş olan rivayetlerin ravi tarafından hafızası
karışmadan önce alındığı bilinen rivayetler olarak kabul edildiğini
açıklamıştık. Huceyr adı ise ha harfi ötreli okunur. Doğruyu en iyi bilen
Allah'tır. Hamd ve minnet ona mahsustur.
Rivayetlerde
Haya Hakkında Kullanılan Farklı Lafızlar
(151)
"Haya imandan bir şubedir." (153) diğer rivayette: "Haya
imandandır." Ötekinde (155) "haya, hayırdan başka bir şey
getirmez." (156) diğerinde: "Haya, tamamıyla hayırdır" yahut
"tamamen hayırdır" rivayetlerinde "haya" kelimesi memdud elif
iledir. Utanmak demektir.
502
Burada merhum Nevevi Arapçada çoğunlukla riayet edilen bir kaide olan öznenin
tesniye veya çoğuloluşuna bakılmaksızın fiilin tekilolarak gelmesi kaidesine ve
burada bu kaideye uyulmadığına işaret ederek bundan sonra da gerek Arap
dilinde, gerek Kur'an-ı Kerim'de, gerekse sünnet-i seniyye'deki kullanımlarda
örneklerini belirtmektedir. Bundan sonra da yukarıda da zikredildiği gibi
benzerleri çoktur ve bilinmektedir demiştir. (Çeviren)
İmam
el-Vahidı (rahimehullah) dedi ki: Dilciler haya etmenin hayattan geldiğini
söylemişlerdir. Adam haya etti ifadesi ise onun ayıplanacak yer ve konumları
iyice bildiği için sahip olduğu güçlü hayattan dolayı (utandı) demek olur. Buna
göre haya ileri derecede duyarlılıktan, inceliğinden ve hayat şuurunun güçlü
oluşundan gelir.
İmam,
üstad Ebu'l-Kasım el-Kuşeyri'nin Risalesinde büyük üstad Ebu'lKasım el-Cuneyd
(r.a.}'dan şöyle dediğini rivayet etmekteyiz: Haya nimetleri görmek ile
birlikte taksirin de görülmesidir. İşte bunlardan kendisine haya denilen bir
hal doğar.
Kadı
Iyaz ve başka şarihler şöyle demektedir: Haya, her ne kadar bir garize (fıM bir
güdü) ise de imandan diye sayması bazı hallerde edinilen bir huy ve diğer iyi
ameller gibi kazanım ile elde edilen bir hal olmasından dolayıdır. Bu bazı
hallerde de fıtri bir güdü de olabilir ama bunun şeriatın kanununa uygun olarak
kullanılması ise bir kazanıma, niyete ve ilme gerek gösterir. İşte haya bu
yönüyle ve iyilikleri işlemeye iten, masiyetlerden alıkoyan bir his olmasından
ötürü imandandır.
Hayanın
tamamıyla hayır olup, hayırdan başka bir şey getirmeyişine gelince, bunun
açıklaması bazı kimseler için zor olabilir çünkü haya sahibi büyük görüp saygı
duyduğu bir kimseye açıkça hakkı söylemekten utanabilir, bunun sonucunda ona
iyiliği emredip, kötülükten sakındırmayı terk edebilir. Haya kişiyi bazı
hallerde birtakım hakları ihlal etmeye, yerine getirmemeye ve bunun dışında
adeten maruf olan birtakım şeyleri ifa etmemeye de itebilir.
Bunun
cevabı aralarında Şeyh Ebu Amr b. es-Salah (rahimehullah}'ın da bulunduğu
imamlardan bir topluluğun verdiği cevaptır: Sözü edilen bu engeloluş gerçekte
bir haya değildir. Aksine o bir acizlik, bir zayıf irade ve bir küçüklüktür.
Bunlara haya adını vermek örfe göre ifadeleri kullananların
kullanımlarındandır. Onlar bunu gerçek hayaya benzerliğinden ötürü mecazi
olarak böyle adlandırmışlardır. (2/5) Hayanın gerçek mahiyeti ise hak sahibi
kimseler hakkında çirkin olanı terk etmeye ve kusurlu hareketten alıkoymaya
iten bir huydur ve buna benzer hallerdir. Buna da bizim Cüneyd (Allah ondan
razı olsun)' den naklen zikrettiğimiz sözler delildir. Allah en iyi bilendir.
Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Selleml'in: "En alt derecesi ise yolda rahatsızlık
veren şeyleri kaldırmaktır." Yani yoldan uzaklaştırmak, bir kenara
almaktır. Rahatsızlık veren şey (eza)den- maksat ise taş, ot, diken ya da daha
başka rahatsız eden her şeydir.
"Haya
hakkında kardeşine öğüt veriyordu." Ona utanmamasını söylüyor, yaptığı
işin çirkin olduğunu belirterek çokça utangaç olmaktan vazgeçmesini
emrediyordu. Ancak Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun böyle yapmasını
yasaklayarak: "Onu bırak, çünkü haya imandandır" buyurdu. Yani sen
onu bırak haya etmeye devam etsin. Ona utanmamasını söyleme. "Onu
bırak" lafzı Buhari' de geçmiş olmakla birlikte Müslim' de geçmemektedir.